loading...
Fark ettim ki ayakkabılığımızda en kolay ulaşılabilen en kallavi yeri kızımın papileri doldurmuş. Yan yana kutular onların içinde ayakkabılar boy boy ve ben baktıkça her ayakkabının kısa hikayesini hatırlıyorum. Evet bu ayakkabı için 4 defa gitmiştim, bunu aldığımız gün ne kadar çok ağlamıştı, bunu görünce çok heyecanlanmış ısrar etmiş fakat eve geldikten sonra bir daha giymemişti, bu ayağını yara yapmıştı, bu çok rahattı keşke tekrar bulabilseydim, bu hediye, bu da hiç giyilemeyen diğer hediye gibi devam edip gidiyor… Ayakkabı almak bizde hep zor olmuştur. Peki küçücük bir kuzuya cicili bicili bunca seçenek arasından nasıl olur da kolaylıkla ayakkabı alınamaz?
Çünkü; kuzumun ayak yapısı puf puftu ve tenine dokunan şeyler kaşındırdığından hassastı.
Ayakkabı sever biz kadınlar daha iyi anlarız rahat ayakkabının kıymetini. Topuğumuzu, parmağımızı ısırıp yara yapan çok fazla modelle geçinmeye çalışmışızdır. Babet, spor, topuklu, parmak arası say say gider… Ben her yeni ayakkabıyı resmen tedirginlikle yanıma bantlar alarak giyerim. Bu yüzden rahat ayakkabı buldum mu da sonuna kadar giyerim. Rahat ve doğru ayakkabı özellikle gelişmekte olan minnik ayaklar için daha da önemli. Doğru basmasını dolayısıyla doğru yürüyüşü ve duruşunu etkilemekte.
Çorap için küçük tüyolar
İlk adımdan itibaren çıplak ayaklara birşey giydirmeye çabalanır biz pek öyle yapmadık. Tam tersi seyretmeye doyamadığım o küçücük pamuk ayaklar vantuz gibi öyle başarılı kavrıyordu ki zemini, kaymayacağı için daha güvenli hissetmiştik. Evet sağlıklı gelişim çıplak ayakla daha iyi olur. Kışın ev ayakkabısı – güderi tarzı tabanlı kalın çorap gibi- olanlardan kullandık kısa bir süre. Kısa süre diyorum çünkü bir türlü ayakta tutamadık onları. Giydirdiğimiz anda pat diye popoyu yere koyup sağ ayaktan başlayıp çeke çeke çıkartıyordu. Garip geliyordu herhalde. Tabanında plastik noktacıklar, kalpler olan kaymaz çoraplar daha çok işe yaramıştı. Hem daha hafif hem de çocuğu ikna edecek güzellikte resimliler. Yeri gelmişken çoraplarda; dikişleri yumuşak vaya burunda olmayanları tercih ediyorduk ve sıkmasın diye boynundaki lastik kısmına makasla bir tık kesik atıyorduk. Çok kalın olanları günlük kullanımda değil sadece yatarken kullanıyorduk. Özellikle ilk yıllarda bir heves gördüğümüz tüm güzel çorapları, ev ayakkabılarını doldurup geliyorduk çantamıza. Daha çok kukla olarak kullanılıp çekmecelerde küçüldüğünü farkedince ihtiyaca göre almaya başladık. Bir de aldıklarımızın etiketlerini ihtiyaç oldukça çıkardık, kullanmaya fırsat bulamadığımız etiketli çorapları hediye etmek daha iyi oluyor.
İlk gerçek ayakkabımızı almadan önce tatlı anne Boray’dan temel eğitim niteliğinde tavsiyeler almıştım. O bilgilerle gidince anlattıklarını da tek tek yaşamıştım.
İlk ayakkabı alışverişinde verdiğimiz sınav
Mağazaya gittiğimde satıcı ayak numarasını sordu ve “ayak numarası mı nasıl yani daha 8 aylık yaş grubuna göre olmuyor mu” diyen saflığıma gülerek eve döndüm. Sonra bu ayak tabanı çantama nasıl girecek derken uyuyan kuzumun ayağının altına bolca el krem sürdüm. Kağıda bastırıp ayak izini çıkarttım. Etrafından kesince hop el yapımı tabanlığım oldu. Ertesi gün yaklaşık ayak numarasıyla sevimli küçücük bir ayakkabı aldım. Yol boyunca kucağımdaki süslü kutuya bakarak “vay be ne kolay oldu, çok ta güzel” diye keyiflendim. Büyüktü, küçüktü derken o ayakkabıyı üç defa değiştirmek zorunda kaldım. Sonunda ilk yapmam gerektiği gibi kızımla gittim.
Siz siz olun böyle bir organizasyon için en kalabalık olan iş çıkış saatini, yemek saatini, uyku saatini denk getirmeyin. Malesef mekan kalabalıktı ve satıcı sabırsızdı. Gider gitmez öyle bir hamle yaptı ki kuzum “ayak ölçen aletten” korktu. Bu böyle korkulacak bir alet değil aslında; cetvelin üstene yapıştırılmış hareket eden, bilek arkasından parmak uçlarının ara mesafesini ölçen basit bir şey. Bir an önce bitsin diye biraz zorlayınca iyice tepkisini koydu. Sıkılınca oyalasın diye getirdiğimiz oyuncakların yüzüne bile bakmadı, ara verdik olmadı. Ben daha sakin bir saat ve hatta şube seçebilirdim, satıcı daha anlayışlı ve karşısındakinin henüz bir yaşında bile olmadığını tartabilirdi. Özellikle ilk ayakkabı seçimi yaramaz taya ayakkabı giydirmek gibi yorucu olmuştu. Her şey yolunda olsa bile ayağını o şeye sokmak istemeyebiliyor, özgür dolaşmak varken.
Ayakkabı alırken nelere dikkat edilmeli?
Ayakkabının güzelini gözle seçer, elle beğenirim.
Her zaman tercih ettiğimiz ayakkabıların temel özellikleri; tüm parmaklara yeterince özgür alan sağlayan yuvarlak burun, terletmeyen kumaş veya deri, yumuşak-yeri iyi kavrayan tırtıklı taban ve vurmaya karşı bilek arkasından yanlara yarım boy içi yastıklı koruyucular (özellikle ilk yaşlarda olmazsa olmazımızdı) .
Kızıma denetmeden gözle bir kaç model beğeniyorum. İhtiyacımız olursa diye bir üst numaralarının varlığını teyid ediyorum sonra ayakkabıyı incelemeye başlıyorum. Hafifliğine, ayakkabıya zarar vermeden en az 40 derece kadar katlayarak esnekliğine ve modelin ayak yapımıza uygunluğuna bakıyorum.
Özellikle koşarken, oyun oynarken rahat kıvrılmayan çocuk ayakkabısı düşünemiyorum. Olabildiğince hafif olmalı, bazı modeller tahta gibi tabanlarından dolayı şaşırtıcı derecede ağır oluyor. Diyelim ki ayakkabıyı çok beğendik, her şey tamam ama kaymaya müsait düz taban. Çözüm olarak; tutunması için zımparalanabilir veya altına bir kaç parça merdivenlerde kullanılan kaydırmaz tarzı bantlarından yapıştırılabilir. Arkadaşım babbet model oyun ayakkabısına yapıştırdıktan sonra kızıyla birlikte tabanı süslemişti. Hatta düz ayakkabıların üstlerini süsleyerek kızının bayılarak giydiği modellere dönüştürürdü.
Denemeler mutlaka günlük kullanılan çorapla ve ayakların eşit olmama ihtimaline karşı iki ayakla birden yapılmalı (bu bizler için de geçerli). Ölçü kontrolünün yürür vaziyette olması önemli çünkü vücut ağırlığıyla ayak ve parmaklar ayakkabı içinde yayılıyor.
Uyan ayakkabı nasıl ölçülür?
Sadece tabanın uygunluğu yeterli değildir. Topukla ayakkabı arasına 1 parmağımızı sokarak boşluk kontrolü yapılır. Hangi parmak mı? Büyük olmayan serçe parmak tavsiye edilir. Parmak zorla giriyorsa ayakkabı küçük, çok rahat hareket ediyorsa büyüktür. Ayakkabı ucuna bastırıp küçük parmaklar ayakkabı burnuna ne kadar yakın kontrolü, üstten/yandan çimdikler gibi tutmaya çalışarak çok sıkı veya bol olmamalı kontrolü yapıldıktan sonra prova için biraz yürütülür (ilk ayakkabımızda henüz tek başına yürüyemediği için elinden tutarak birkaç tur atmıştık). Yaklaşık 10 dk sonra ayakkabı ve çorabını çıkartarak kızarıklık var mı diye kontrol ettik. Genelde bileklerdeki yuvarlak kemik ve yanlar kızarıyordu. Bol olmayan bileğe uyumlu, üstü daha yumuşak ayakkabılardan denenerek keyifle giyebileceği bir model bulabilmiştik. Bu küçükler çok komikler yine ilk denememizde parmakların bitimiyle ayakkabı ucu arasında inanılmaz boşluk olduğunu görünce “nasıl yani” derken fark ettik ki tedirginlikle olacak o minicik parmakları içe doğru kıvırmış. Ayak altına tatlı bir masajla rahatlatıp tekrar giydirdik. Bu arada talan edilen mağazada kızların modellerinden bulamayınca haki rengi ciddi bir tercih yapmıştık. Zevkini konuşturana kadar biz sağlıklı ayaklar için karar verdik.
Önemli bir ekleme yapacağım. Çocukların ayakları çok hızlı büyüyor ve çok sık ayakkabı alınıyor. Bazen yılgınlıktan, bazen maddi kaygıdan bazen de iç sesimiz öyle fısıldadığından “nasıl olsa çabuk bübüyor, biraz büyük alalım” diyebiliriz. Beni eşim frenlerdi hep. Bazı çocukların ayaklarında normalinden büyük ayakkabı gördüğümden bir iki giymeden sonra bizimkinin ayaklarını sıkacak endişesi taşıyordum. Ama sonunda gereken ölçüde anlaşıyorduk. Büyük olunca çocuğun koşması, denğesi bozulacağından sık sık düşecek ve ayakları sıkan ayakkabıdan daha fazla yıpranacak.
Çocuğun ayak özelliğine göre ayakkabı seçilmeli.
Kızım küçükken uygun ayakkabı bulmak için taklalar atıyorduk ve sebebini anlayamadığımızdan bu işi beceremediğimizi düşünüyorduk. Sonra farkettik ki hep aynı noktada üstte/bilekte sıkıntı yaşanıyor. Ayaklarının üstü poğça gibi puf puftu. Cırtlı, lastikli olup gevşeyecek modellerden seçmeye başladık. Puf özelliği büyüdükçe ortadan kalktı.
Ayakkabı giyme savaşlarının sebebi.
Herkes böyle zorluk yaşıyor mu diyorduk. Gözlemleyince kızım yeni ürünlere karşı biraz daha hassastı. Yani tenine değen, kaşındıran olursa giymek istemiyor ısrarcı olursan da çocuğun kazanacağı zorlu bir sürece dönüşüyordu. Bir iki yıl öncesi davete giderken bile ayakkabıyı giymeyi reddedip ev terliğiyle çıkmışlığımız çoktur. Evet yetişkin olarak “insanlar ne der kaygısıyla” elimde olmadan kabul etmiyordum durumu. Fakat kendimi onun yerine koyarsam ben de önce çıplak veya çoraplı koforunu değerlendirmek isterim diyerek bakış açımı değiştirdim. Terlik gibisi var mı? Havadar… 🙂 Sabırlı, onu anlayarak daha az söylenince işler kolaylaşmıştı. Zaten alıştıkça iyileşiyor bu tutumları. Kendime sürekli onun küçük bir ne istediğini tam bilemeyen arayıcı olduğunu hatırlatıp kulaklarımdan ateş fışkırırken bile ağzıma kocaman bir gülümseme yapıştırdığım çok olmuştur. Bu arada büyüdükçe zevkine ve özentisine göre seçme hakkında ona da alan tanıdık. Ayağına tam oturan bir kaç kullanışsız tercihte bulunmasına bile izin verdik. Kendi tercih ettiğini giyip, birkaç dakikaya acıyan ayaklarla ne demek istediğimizi anlayınca daha içbirlikçi oldu. Fakat dürüstçe itiraf ediyorum şimdinin tersi o sıralarda her zaman ayakkabı tabanı kadar yumuşacık olamıyordum.
Biz bu ayakkabı meselesinden baya muzdariptik. Mesela özellikle hızlı hareket edilmesi gereken servis saatlerinde kapının önünde “giymiyeceğim” diye kopan ve hepimizi üzen son saniye fırtınaları. Olacakları başında farkedip ‘biliyor musun dün ne oldu’ diye hızlı hızlı anlatmaya başladığım hikayeyle dikkatini başka yöne çekip sakin ve ayakkabılı servis yolunu tutmuşluğumuz çoktur. Kışın sandaletle okula giderken çantasına bir ayakkabı ve durumu anlatan not koymuşluğum da çoktur. Eklemek isterim eğer küçük bir çocuk aklına bir şey koymuşsa ona mutlaka ulaşır (örneğin; yok artık derken sakladığım yeri ben bile hatırlamazken kaşla göz arasında kutuları eşeleyerek sandaletleri bulması). Ebeveynin zorlayıcı yaklaşımı durumun şidettini tırmandırır ve süreyi uzatır. En iyisi başlamadan yumuşatabilmek ve ayakkabı giymeyi bir an önce ona öğretmek.
Evet sık sık ayakkabılarını kontrol ediyoruz ve tatlı macera zamanımızın gelip gelmediğine bakıyoruz. Şimdi işler daha yolunda gidiyor. Çok pahalı olmayan kullanışlı ve kızımında seveceği moddelere bakıyoruz ve olabilecekler için daha eskek davranıyoruz. Zaten birkaç ay sonra yenisini alacağız temel özellikler hariç ışıklı, sesli, garip renkli olmuş ne farkeder diyerek katı kalıplarımızdan uzak davranıyoruz.
Özellikle ilk ayakkabılarından birkaç tane hatıra olarak ayırıp kalanlarla vedalaşacağız. Az da olsa giyilip ayağın şeklini aldığı için elbise gibi hediye edilemiyorlar.
Mutlu ayaklar dans eder, tüm ayaklar mutlu olsun.
Sevgiler 🙂