loading...
Mutlu çocuk, mutlu insan hep gülen midir?
Ters Yüz, olumlu olumsuz tüm duyguların gerekliliği üzerinde durarak, hepsini takdir eden farklı bir bakış açısı.
Fragmanı izlediğimde acayip gülmüştüm. Annenin kızıyla konuşmaya çalışması, babanın aslında başka alemlerde oluşunun yakalanma anı ve kafalardaki duyguların karşılıklı itişmesiyle Ters Yüz hem farklı, hem de merak uyandırıyor.
Kuzumla gitmek için film bakınırken arkadaşlarımın tavsiyeleriyle dikkatimi çekti. Genelde aynı bilgilerin yer aldığı sayfaların birinde 6-12 yaş için uygun olduğunu okuyunca ailecek bilet kuyruğunda bulduk kendimizi. Tekrar sordum. “kızım 6 yaşında, film uygun mudur?” diye. EVET. Salonda çocuklu aile bolca mevcuttu. Bu beni biraz olsun rahatlattı.
Koltuklarımızda sonraki haftaların tanıtım filmlerini izlerken aklıma “Bak şu konuşana” ve sihir sayesinde düşünce okuyan karakterli filmler geldi. Her zaman merakla ve severek izlemişimdir. Ama bunlar seneler önceydi ve yeni nesil yaklaşımlar neydi?… Ve film başladı.
Filmin ana konusu taşınmanın 11 yaşındaki Riley’i ve ailesinin üzerindeki etkisi. Gelmeyen eşyalar, boş evde iyimser yaklaşımlar, yeni okul, arkadaşlar ve geçmişe özlem. Duygularımızdan ana karakter neşe (joy) cıvıl cıvıl haliyle daima enerjik. Zorlu başlayan yeni hayata alışma döneminde küçük kızın dolayısıyla diğer duygularının motivasyonunun sürmesi için sürekli çözümler üretiyor. Yeni anıların neşeyle desteklenmesini işlerin yolunda olduğunun işareti olarak görüyor. Yeşil renkteki tiksinmenin (disgust) umursamaz yüzünü hiç düşünmemiştim. Biraz gıcık gibi geldi ama dost olunacak cinsten. Korku (fear) çok çekingen ama Riley’i korkutmamaya çalışarak koruyor. Öfke (anger) bizim öfke, her zamanki gibi işte ben şimdi gösteririm sana havasında. Ve üzüntü (sadness) o kalın kazağıyla hantal ve sürünür gibi umutsuz.
Tükenmez enerjisiyle neşe; üzüntüye sık sık dikkatli olması, mutlu anılara dokunmaması, üzüntü yaymaması konusunda ikazlarda bulunuyor. Ne zaman Riley’in yüzü asılsa sebebi üzüntü oluyor. Sonra yanlışlıkla üzüntü ile mutluluk yönetim panelinden çıkıp, beyindeki yolculuklarına başlıyorlar. Bu dakikadan sonra salondaki çocuklarda kıpırtılar başlıyor. Öncelikle klasik filmlerdeki gibi başlayıp gitmediği için 5-6 yaş grubu pek anlayamadı. “Film ne zaman başlayacak” veya “ne zaman ara olacak” diyenler oldu. Yetişkin diyaloglarında sıkılma kıpırtıları başladı.
Öfkeye “hani kayıtsız davranacaktık” diyen korku. Veya “Efendim aşırı küstühlık tespit ettik” denmesi gibi…
Ayrıca iki duygunun Riley’in küçüklüğündeki hayali arkadaşı yardımıyla bilinçaltından çıkıp yönetimin olduğu merkeze ulaşmaya çalıştığı bölümde kızım babasına sokuldu. Hatıra, hafıza, ana konular oldukça detaylı ve güzel işlenmiş ama itiraf ediyorum; bilinçaltını böyle karanlık hayal etmemiştim.
Neşe’nin olmadığı zamanda diğer duygular Riley’e yardımcı olup durumu toparlamak için son çare eski evlerine dönüş planı sunuyor. Bu esnada küçük kızın karakterini oluşturan çocukluk anılarına ait istasyonların tek tek yıkılma sahnesi de hüzünlüydü.
Salonda çocuk kahkahaları yükselmedi hatta “hüzünlüydü” diye tanımlayanlar küçükler oldu. Bir kere duygu karakterlerini ve Riley’in bağlantısını anlayamadılar. Haklılar da… Fakat kendi adıma iyi ki gitmişim dediğim bir filmdi. Her şeyin yolunda olması için neşeli olmanın şart olmadığını, kendini ifade etmek için üzüntünün nasıl da dengeleyici olduğunu, ayarında öfkenin aktivitede mücadeleyi besleyen gücünü, sahip olduğumuz tüm duyguların bizi, çocukları oluşturan temel yapılar olduğunu tekrar etmiş oldum.
Kuzumun bebeklik çağında inleyerek, irkilerek rüya gördüğü dönemde uyandırsak mı ne yapsak diye kararsız kalıyorduk. Doktorumuz “Rüyada olumsuz duyguları güvenle deneyimleyebiliyor. Bu onu geliştiriyor, müdahale etmeyin ve endişelenmeyin” demişti.
Evet “bu çocuk hiç ağlamayacak, hayır kelimesini duymayacak” diyen yeni nesil aile konuşmalarına rastlıyoruz. Oysa ağlamak gülmek kadar değerli. Korkmak negatif değil emniyet kemeri gibi koruyan. Tiksinme kendini beğenmeme fikriyle desteklenmez ise eğlenceli. Ters Yüz; duygularımızın yeteneklerini tanıyarak onlarla kol kola ilerlemenin önemini hatırlatıyor.
Özellikle çocukların duygularının farkında olması ve onları dile getirmesi duygusal – sosyal gelişimi açıdan çok önemli. İnsanı yöneten sadece akıl değildir. Akıl ve duygu ayrı değil tam tersi birbirini tamamlayandır. Sadece çocuklar için değil yetişkinlerin de ilişkilerini sağlıklı kılan, huzurlu ve mutlu olmasını sağlayan budur. “Kendimi kızgın hissediyorum, yalnız kalmaya ihtiyacım var, çok üzgünüm” veya “böyle davranınca kalbim kırılıyor” demek uzun ve karmaşık yolları nasıl da aydınlatıveriyor bir anda. “En çok şunu yapmayı seviyorum” ne kadar net di mi? Evet duyguların beslenmesi ruhun beslenmesi anlamına geliyor. Bedensel gıda kadar hayati. Ters Yüz filmi böylesi önemli konuya dokundurma yapmasıyla iyi iş çıkartıyor.
Tam olarak küçük çocuklar için olmasa da gerçekten güzel bir duygu filmi.
İçinizdeki sesi dinleyin…
Not: Film sonunda yazılarla birlikte geçen sahneler çok eğlenceli. Bunları da izlemeden çıkmayın 🙂