loading...
Karanlıkta Diyalog Sergisi.
Yıllar önce İstanbul Bienali’nde “karşılaştığım durum, en ilginç an” diyebileceğim şekilde hiç aklımdan çıkmamıştı. Kocaman kutunun kapısından girmiş birkaç adım sonrasında zifiri karanlıkta kalmıştım. Dursam mı, ilerlesem mi, ellerimi uzatsam mı bilememiştim. Her ne kadar elektrik kesilse de, perdelerimiz kapansa da küçük bir ışık mutlaka oluyor mekana yön veren. Sıfır ışık çok acayip bir şeydi.
Metronun Gayrettepe durağında ilerlerken ayaklarımın altındaki “Karanlıkta Diyalog” stickerları dikkatimi çekti ve yıllar önceki o kısacık tecrübe aklıma geldi. Ziyaret için son günlerine kalsam da ya kaçırsaydım dediğim ilginç sergi (umarım daha açık olur).
Birçok ülkede düzenlenen, milyonlarca ziyaretçisi olan, bu farklı deneyim ortamının sadece körlere empati kurmamız için tasarlandığını sanıyorsanız bir daha düşünün. O kadar basit değil çünkü. Ancak herkese uygun yaşam alanı için çevre düzelemesinde parmağı olanların örneğin belediye başkanlarının gitmesi gerek. Herhalde en çok sorulan soru budur; ziyarete geldiler mi? Evet biz de sorduk. Ne yazık ki sadece bir tane belediye başkanı gelmiş.
Öncelikle kendiniz için gidin, aydınlık görenler için değerlidir. Hiç göremeyenlerin zaten ihtiyacı yoktur. Onların dünyası karanlık değil, daha doğrusu görüyorlar fakat gözleriyle değil. Hatta rehberimiz bize yardımcı olmak için zifiri karanlıkta o kadar hızlı hareket ediyordu ki şaşırmaktan kendimi alamamıştım.
Hayatı önce duyularımızla algılıyoruz. Görme, duyma, tatma, koklama ve dokunma duyumuzun görevlerini biliyoruz fakat ne kadarını kullandığımızı, birisini dinlenmeye aldığımızda diğerlerinin nasıl davranacağını bilmiyoruz. Kedimizle hiç bu şekilde başbaşa kalmamış olabiliriz. İşte bu yüzden duygularınızı keşfetmek, yaşayarak öğrenmek için gidin.
Deneyiminizin büyüsünü bozmamak için çok istesem de neler yaptığımızda nasıl hissettiğimi anlatmayacağım. Sadece gitmeden bilet alınmasını hatırlatacağım (Biletix’in sitesinden veya son turdan bir saat önce sergi alanındaki satış noktasından). Biz ancak ikinci gidişimizde girebilmiştik.
Standart tavsiyeleri sıralarsam; rahat ayakkabı giyin ve İstanbul turunuzun tadını çıkartın. Konu ilginç olunca akla gelen birkaç soruyu cevaplamak isterim 🙂
Karanlıktan korkuyorum girebilir miyim ve çıkmak istersem ne olur?.
– Gidin ve destek olması için korkunuzu rehberinize söyleyin. İnanın rahatınız için her zaman gözleri üzerinizde ve merak etmeyin ortam çok güvenli. Fakat tüm bunlara rağmen çıkmak isterseniz o konuda da yardımcı oluyorlar. Grubumda karanlıktan korkuyorum diyerek girip hepimizden daha fazla keyif alan katalımcı vardı.
Tek tek mi giriyoruz?
– Hayır grup halinde, biz 7 kişiydik.
Karanlıkta insanlar birbirlerine dokunmuyor mu?
– Evet dokunuyor ama sadece yönlendirilen duvarı bulmak için elini uzattığında omuzuna, koluna. Ve inanın en sık duyduğum şey içten özürler, pardonlardı.
Eşimle arkadaşımla girebilir miyim?
– Tabi ki istiyorsanız ama ben eşimle başladığım yolculuğuma özellikle yalnızmış gibi devam ettim. Onun ve benim sürecimi bölmedim/birleştirmedim. Kaybolur muyum, düşer miyim gibi hiç endişe etmedim, bu bir fırsattı ve tadını çıkarttım.
Rehberler çok pozitif. Öyle oraya girip üzüntü yaşayarak çıkacaklarını sanan varsa boşverin bunları, bizler çok eğlendik. Yorumlarla, sorularla, cevaplarla bol bol da güldük. Orayı “bakın görmeyenler ne zor şartlarda yaşıyor” demek için değil sizin onlarla farklı bir deneyim yaşamanız için oluşturmuşlar.
Konforlu bir sohbet ortamı sağlandığında önce çekinerek sonra arka arkaya soru yağmuruna tuttuk rehberimizi.
Neler öğrendik; pek çoğunun görme yeteneğini kaza veya hastalık gibi sebeplerden sonradan kaybettiğini, sadece İstanbul’da 100.000 görme engellinin olduğunu, düşmekten, yaralanmaktan, kapkaçtan korkmadan hayata karışmak istediklerini, mesleklerinin, ailelerinin olduğunu ve hatta tanıştıklarımızın bizden çok espri anlayışlarının olduğunu öğrendim. Göremeyen arkadaşlarından bahsettiler övgüyle; başarmanın illa tam olmayı gerektirmediğini anlatmak istercesine. İki gözü protez olmasına rağmen bilgisayarda program yazan, avukat olanlar, profesyonel sporcular… Bir de görmeyip çeşitli aktivitelerle para toplayan herkese itimat edilmemesini hatırlattılar. Ajitasyondan hiç hoşlanmadıklarını ve ihtiyaç duyduklarının bu olmadığın aktardılar.
Toplum görmeyenleri kendine bakamayan olarak değerlendirip uzaklaşıyor. Oysa yaşam alanlarımız tıpkı yaşlıları, tekerlekli sandalyelileri, bebek arabalı anneleri düşünmek gerektiği gibi, görmeyenleri de düşünülerek düzenlenirse, trafik ışıklarındaki gibi sesli işaretlerin ve sarı tırtıklı şeritlerin sayısı arttırılırsa, yıpranmışlar tamir edilirse (sarı çizginin önemi ve ne işe yaradığı görenlere öğretilmeli ki üstüne araç park etmesinler) onlara en büyük hizmet yapılmış olur.
Onlarla yaşamı paylaşarak destek olabiliriz, bu çok daha önemli ve anlamlı…
Almanya kadar uzaktan Gayrettepe kadar yakınınıza gelmişken gitmelisiniz, başka şansınız olmayabilir…
Her türlü bilgi için;
http://www.dialogistanbul.com/karanlikta-diyalog-nedir