loading...
Ertesi gün, doğduğun saatte hastaneden çıkıp evimizin yolunu tuttuk.
Daha bir gece önceki yerinden farklı olarak artık seni hissetmenin dışında kokluyor ve dinliyoruz. Hatta senden gözümüzü ayırmıyor, hayretler içinde gerçek olduğuna inanamıyoruz.
Yolda, pusetinde, minicik duruşunla içinde olduğumuz arabayı büyülüyor, bizi trafikteki yüzlerce araçtan özel hale getiriyordun. Sanki kapı-pencerenin kenarlarından sızan ışık arabamızın etrafını kaplıyor gibiydi. Tekerlekler döndüğü için değil de süzülerek uçtuğumuz için ilerliyorduk.
Evde senin için minik bir hazırlık yapılmıştı. Anneanne, teyze, hala kapıda bekleşiyordu. İşte evin, işte yatağın ve işte seninle yenilenmiş yuvamız.
Hemen belirteyim, eğer normal doğum yapmamış olsaydım hala hastanede olacaktım ve hatta bu saatlerde daha yeni ayağa kalkmış, belki de yardımla birkaç adım attığım için sevinecektik.
Evet karnım, kendim hala kocamandık. Öyle ceylanlar gibi hoplayıp zıplamıyordum ama canım da yanmıyordu. Meleğimi kucağımda gezdirip kendi işlerimi gönül rahatlığıyla yapabiliyordum. Etrafımdakiler lohusa ve yeni doğum yapmış anne ayrıcalığı olarak üstüme titriyorlardı ama bendeki enerji ve herşey yolunda mesajını verme gayreti nazlanmama engel oluyordu.
Sanki arabadaki ışık evimizin tüm odalarını dolduruverdi gelişinle. Mıkır mıkır, sürekli uyuyan, pembecik, minicik bir canlı olarak seni yatağına yerleştirdik. Etraftaki herşey senin için fazlasıyla büyüktü.
3.330 gr doğup hastaneden 3.250 gr olarak taburcu olduk. Ölçülerin gayet güzeldi. Doğumdan sonrası testlerini önce 9, hemen ardından 10 puanla geçtin. Fiziksel olarak güçlü bir kız olduğunu zaten biliyoruz ama minikliğin karşısında herkesin eli ayağı titrer oldu.
Geceleri güzel beslenmen ve o minik totonun pişik olmaması için kitaplardan okuduğumuz gibi bir düzen peşinde koşup saati kurarak iki saatte bir kalkıyordum. Henüz sadece birkaç gece geçirmiştik birlikte. Annem evin öbür ucunda dahi uyusa senin bir “Ih”ını duymuş oluyordu ki daha ben yatakta doğrulmadan dibimizde sessizce dikildiğini görüyordum.
Canım benim, bir seferinde ben altını değiştirmek için malzemeleri toparlarken annem kucağında seni her an parmaklarının arasından akıp gidecekmişsin hassasiyetiyle yatağından alıp yan odaya getirmişti. Onun yüzündeki o çocuksu heyecanı ve mutluluk ifadesini sanırım bir daha görmem mümkün olmaz. Daha sonra seninle geçirdiği anlarda yine tarif edilemez ifadeleri vardı, ama bunun ilk oluşu hafızamda özel bir yer almış.
Zamanın neredeyse tümünü uyuyarak geçiriyordun. Beslenme ve temizlenme aralarında birkaç dakika uyanık kalıyordun ve o zaman da gözlerinin içine bakıyorduk itişe kakışa.
Birkaç hafta geçtikten sonra, daha bir farkında olarak uyanık kalmaya başladın ve etrafını inceleme gayretindeydin. Herşey yolundaydı, aksatmadan iki saatte bir seninle ilgileniyordum ama uyanık kalma sürelerinde ne yapacağım ve sana nasıl ilgi göstererek iletişim kuracağım diye endişelenip düşünüyordum.
Yani, ya senin ilgini çekemezsem! Henüz konuşamıyorsun, oturamıyor, uzanamıyorsun. Hareketlerin çok kısıtlı ve peki ben ne yapmalıyım? Bir seferinde bu endişemi kayınvalidem yanımdayken itiraf etmiştim.
Uyumak istemeyip ısrarla kafanı pencereye doğru çevirmeye çalışmıştın. Biz de seni pusetine yatırıp dışarıya bakabileceğin gibi koymuştuk. Perdeleri açıp bahçeyi görmeni sağlamıştık. Sadece birkaç dakika sıkılmadan seyrettin ve kucağımıza gelme talebini anında seve seve yerine getirdik.
O gün anladım ki seninle vakit geçirmek sandığım gibi korkutucu olmak bir yana, tanıdığımı sandığım herşeyi yeniden farkında olarak yaşamamı sağlayacak. Renkler, şekiller, kokular, sesler herşeyi sana tanıtırken onlarla ben de tanışacağım. Yani bu oyunu birlikte oynayacağız…
Tabi ki senin isteklerin doğrultusunda 🙂