loading...
Hafta sonu müze ziyaretimizle ailecek mest olduk, sizinle de paylaşmak istedim… Ada’nın annesi ve babası sergiden bahsedince hemen Sakıp Sabancı Müze sergi programına baktık. Kobra akımı 2. Dünya Savaşı sonrasında, yaşama sevincini ve umudu yansıtan özgür bir sanat formu olarak oluşmuş. Resimlerdeki renkler, spontan yaklaşımlar çocuksu duygularımıza dokunan, küçük büyük tüm tanıklarını mutlu edecek ve hatta yaratıcılıklarını tetikleyecek bir yaklaşıma sahip.
Bir ay kadar önce yine Sabancı Müze’sinde ki Rembrandt ve Çağdaşları (Karanlıkla Işığın Buluştuğu Yerde) sergisine gitmiştik ve adındaki gibi mekanın bir miktar karanlık atmosferi, aşırı sessizlik (tablolar karşısında hipnoz altında gibi durup incelendi), arada kendisine yaptığımız birkaç fazladan uyarı kuzumun pek hoşuna gitmemişti.
Özellikle hayvanların olduğu tabloları birlikte incelemeye çalışsak da muhteşem tabloların önünde yeterince zaman geçirme fırsatımız pek olamamıştı. Bu sıkılma durumu sadece bizim kuzumuza özgü değildi, aynı yaş grubundaki miniklerde “gideliiiiiiiiim” diye tutturup ebevenylerini çekiştiriyorlardı.
Ancak bu sergide öyle olmadı. Kuzumu kucağıma alıp önce resmin adını söyledim, sonra tablo hakkında sohbet ettik. Tablolardaki genel hava naif ve hatta çocuk kafasında olduğu için detayları dahi aklında kaldı. Birinci turun sonunda “hadi bakalım şimdi bize en sevdiğin resmi göster ” dediğimde şöyle bir göz attı ve “çocuklar”, “sarı gemi” ve kendisinin “sid” diye isimlendirdiği ki çalışma isimsizdi üç boyutlu ( korkuluk gibi duran fırça bıyık ve kilden basit bir ev formu) bir çalışmayı seçti.
Buradan incelememizin işe yaradığını ve hatta zevkinin oluştuğunu anladığımızda iki tarafında biraz daha büyüdüğünü farkettik. Her ziyaretimizde kuzumuzla uyumlu ve onu mutlu edecek şekilde nasıl hareket edeceğimizi öğreniyoruz, tabi bizim minnoş da müze ziyaret kurallarını ve amacımızı anlıyor:)
Şöyle bir gelenek oluşturmaya başladık. Her müze ziyaretinden sonra içindeki müze mağazasından kendi seçtiği bir kitabı alıyoruz. Mağazada şimdilik zorlandığımız tek konu renkli olan biblo vb. objelerin tamamını bir heyecanla alıp koşar adımla bize göstermek isteyişindeki sakarlık ve olası kazaların ihtimali. Yani küçük bedenle bütün mağazayı yerle bir edebilir. Onun dışında Sabancı Müzesi’nin bahçesini gezmek de ayrı bir zevk. Bahçede bir önceki ziyarette uğradığımız tüm noktaları tek tek yine ziyaret ettik. Boğaz köprüsünü gören teras, at heykeli, büstler, minik şelaleli süs havuzu…
Belirtmekte fayda var müze mağazasından alınan ürünler sergi ve eğitime destek olmaktadır. Ayrıca çocuğunuzla ziyaret sonrası sohbet için iyi birer hatıra ve çıkış noktası oluyor satın alınan kitaplar. Bir önceki ziyaretimizde “küçük hanım zaten ücretsiz ayrıca yanında bir kişiyi ücretsiz olarak misafir edebiliyor” dediklerinde Babalar Günü’ne özel bir uygulama olduğunu düşünmüştük. Ancak bu ziyarete de kuzumuz aynı şekilde ziyaret hediye etmiş olunca “vay be mesaj çok açık; gelin, hatta çocuğunuzu getirin biz size ailece (3 kişi ) 12TL’ye önemli bir kültür ziyareti sunalım” diyorlar dedik. Hal böyle olunca hatıra olarak sadece fotoğraf çekip çıkmayarak bir de kitap almayı tercih ediyoruz.
Sabah yaptığı ilk iş bakıcı ablasına müze ziyaretinde özellikle kendisinin “ablama göstereceğim diyerek” çektirdiği fotoğrafları göstermek oldu.
Her müze ziyareti öncesi etkinliklerini de inceliyorum. Oldukça güzel aktiviteleri var. Henüz 3 yaş grubu için etkinlikleri olmasa da 7 yaş üstü için büyükleri bile heyecanlandıracak eğitim programları var. http://muze.sabanciuniv.edu/sayfa/egitim-programlari
Mesela çocuklar için de oluşturdukları konservasyon laboratuvarı diye bir bölüm var. Merakla okuduğum bu programda küçüklere oyunlar oynatılarak kültür varlıkların hassasiyeti ve neden/nasıl korunması gereklilikleriyle öğretiliyormuş. Mümkün olduğunda kuzumuzu bu program dahil ederek ziyaret esnasındaki “koşmamalıyız, dokunmamalıyız, kütüphanede gibi küçük harflerimizle konuşmalıyız” gibi uyarıları uygulatarak öğretmek ve labada labada adımları minik adımlara çevirmek olacak. Bu tarz etkinlikler çocukların sanat ve estetikle olan bağını güçlendirmeye destek oluyor. Öyle ki kuzum sergi çıkışı hemen kalemle kağıt isteyip daha müze terasındayken bir iştahla resimler yapmaya başladı.
Kobra özgür sanatın ailemize bir öğretisi daha oldu:) Sergide akımı ve o dönemin gerçeklerini aktaran belgesel niteliğinde filmler gösterilmekteydi. Hemen girişte küçük ekranlarda akımın bireylerinin değerlendirmeleri, özel bölümlerde de daha uzun metrajlı gösterimler vardı. İzlenmeye değer bu filmlerden Karel Appel’in konu olduğu filmi izlemek için oturduk. (Aşağıdaki linkten siz de izleyebilirsiniz) Karel büyük ve sert hareketlerle boya tüplerini, spatulayı, fırçayı kullanarak neredeyse tuvalle kavga eder gibi etrafa saça saça coşkulu bir şekilde resim yapıyordu. Kuzu gerçekten şaşkın vaziyette izledi izledi ve dayanamayıp elleriyle sert hareketi tarif ederek sordu “neden böyle böyle vuruyor resime… baba, her yer boya olmuş” diye. Zamanlama süperdi, tam o anda Karel Appel “bu barbar dünyada barbarca resim yapıyorum” şeklinde açıklamayla cevabını vermiş oldu. Tabi kuzunun soruları devam edip durdu renkler ve ressam hakkında. Soruları kulağımıza yaklaşıp eliyle ağzını kapatarak fısıltıyla soruyordu ve biz uzun süren ilgisine bakarak artık sinemaya dahi gidebileceğimizi anladık. Çıkışta hemen Ace Age 4 filmine giderek hepimize artı bir hoşluk daha yapmış olduk. Öyle etkilenmiş ki evde zaman zaman amca diye tanımladığı Karel hakkında sorular sormaya devam etti :)…
The Reality of Karel Appel
http://www.youtube.com/watch?v=Ni4tSSuTOMo
Sokaklarda ilan panolarında veya üstgeçitlerde duyuruları olsa da etkinlikleri ve yenilikleri takip etmek amacıyla sık sık aşağıdaki adresleri ziyaret ediyorum.
http://www.sadberkhanimmuzesi.org.tr/
Sergi 16 Eylül’e kadar açık. Biz çok eğlendik, mutlu olduk. Siz de gezin, görün eğlenin
Sevgiler:)