loading...
İçindekilerden de önemli: Ürünlerin son tüketim tarihi.
Birkaç yıl olmuştur. Aile ziyareti için yola çıkmıştık, kuzum koltuğa oturur oturmaz itirazlarıma rağmen kakaolu süt içmişti. Midesine yeni inmişken “karnım bulanıyor” diyerek yüzünü ekşitti ve ön camı bile kaplayacak derecede tazyikli şekilde kusuverdi. Berbattı… Zaten o tarz ürünleri sevmiyordum, yetmiyormuş gibi üstümden, saçlarımdan damla damla akınca “ben size demiştim bunlardan içilmeyecek, neden alınıyor?” diye cırlamaya başlamıştım. Boşaltıp rahatlayınca içinde bulunduğu durum karşısında şok olan kuzumu gördüğümde yatıştım ve hemen sütün son kullanım tarihine baktım. Süt bir anda kendini dışarı attırdığına göre ters giden bir şeyler olabilirdi…
– Anne son kullanım tarihi geçmiş mi? diye üzgün şekilde sordu.
Amaç gütmeden, “evet canım geçmiş” dedim. (sütün bir kabahati yoktu, tamamen tesadüftü)
O gün bu gündür ambalajlardaki son tüketim tarihi bizzat küçük gözler tarafından da takibe alınmıştır. İtiraf ediyorum; evde olmasını istemediğim ama ambalajın cazibesiyle babaya-ablaya bir şekilde aldırttığı boyalı/süslü yiyecekleri “kuzum bunların son tüketim tarihi geçmiş” diyerek çöpe gönderdiğimiz çok oldu. Elde sopayla partinin süprizi Pinatayı (Pinyata) patlatarak yerlerden şekerleme toplamamız da bu dönemlerdeydi. Artık doğum günü paketlerinin olmazsa olmazı haline gelmiş çocukların bayıldığı süprizli kutu. Sırayla vurarak güç gösterileri karşısında patlatıldıktan sonra etrafa saçılan aburcubur ve minik oyuncaklara hayatlarında ilk defa görüyormuş gibi saldıran küçük avcıların heyecanı izlenmeye değer. Tam bir zafer kazanma edasıyla kucaklara, küçük yumruklara toplanan ganimetler annelere teslim edilip oyuna dönülüyor. Yani burada önemli olan gökten yağan şekerlemelerin altında şemsiyesiz durma keyfi ve en fazla toplayabilen olmak. Tek bir parça kalmayana kadar topladıktan sonra onların yüzüne bir daha bakmıyorlar bile. İlk zamanlar hariç. Buraya kadar normal yani ne var ki? Fakat meraklı anne olarak ben doğum günü masasında önümdeki şekerlemeleri incelemeye başlıyorum. Biliyorum ki tüm anneler en düzgün yerlerden hazırlatıyor bu paketleri. Elimdeki çikolata ve şekerlemelerin son kullanım tarihlerinin 1 ay, 3 ay 5 ay önce dolduğunu görünce yok artık diyorum. Tabi onlar çöpe gidiyor ama ya başka evlerde gitmeyenler? Burada vicdan çocuklar için ürün satan kişilere kalıyor. Satın alan / hediye eden içindekileri görmediğinden tek tek kontrol edilmesi mümkün değil.
Almayın, toplamayın, yedirmeyin dendiğini duyabilirim, peki bu her zaman kolay mı?
Daha küçükken anaokulunda allerjisi olduğu için normal süt içmesini istemedik. Kuzum bir hafta sonunda ağlaya ağlaya “annecim bana süt içemezsin diyerek vermiyorlar. Ama arkadaşlarım içiyor ben neden içemiyorum” diye gelmişti. Sebebini çocuğa onlarca defa anlatılmış olmamıza rağmen anlamak istemedi. Kısaca arkadaşları yapıp kendisi kenarda durunca farklı duygulara kapılıyor. Olsa da olmasa da minik kalpler üzülebiliyor… Pinyata da o gruptan.
Gelelim beni ikinci defa dumura uğratan S.T.T. vakasına.
Haftada bir gün evimizde ailecek düzenlediğimiz sinema akşamımız oluyor. Meyveli, kuruyemişli, abur cuburlu tabaklarla hazırlanıyoruz ve seçtiğimiz filmin karşısına geçiyoruz. Aile rutini. Öncesinde markete gidip eksiklerimizi tamamlıyoruz. Glikoz, boya, koruyucu E’ler, aromalar derken market alışverişimiz saatler sürebiliyor. Ambalajlardaki tanımlamaların ne kadar kıvrak olduğunu gayet iyi biliyorum ve elinde “anneeee peki bunu alabiliyor muyuz?” diye gelenlerden mümkün olan en hafifini seçmeye çalışıyorum. Neyse yine böyle bir sinema akşamı hazırlığında marketimizden 4-5 tane beyaz çikolata kaplamalı gofret aldım. Sonra vazgeçip aburcubur tabağımıza girmesin diye çaktırmadan çantama attığım gofretleri iş yerinde arkadaşlarıma ikram ettim.
Kuzum gibi onların da ne sevdiğini bilirim ve minik jestler yapmayı severim. İlk ısırıkta çöp tenekesine tükürecek kadar iğrenç hale gelmiş ürünün son kullanım tarihine baktığımızda tam bir yıl önce dolduğunu gördük. Şok olduk. Kuzuma yakalanma korkusuyla hızlı hareket edeyim derken ilk defa bakmamıştım. Ya da gün-ay kısmına göz atıp “O kadar da olmaz” diyerek yılına dikkat etmemişim.
Gidip markete durumu anlattım; önce hayır o üretim tarihi diye ısrarcı oldular (yüzlerce ambalaj tasarladığımı bilmeyerek inatlaştılar) sonra market sorumlusunu aradılar ve evet o tarihin sandığımın aksine üretim tarihi olduğunda, ürünlerin yeni geldiğinde ısrara devam ettiler. Yetmedi açıp bir tadına bakın teklifinde bulundular. Sonunda kasiyer kız ve satış elamanı birer gofret açıp yanıldığımı ispatlamak için koca birer ısırık aldılar. Ve iki saniye bile ağızlarında tutamadan çöpe tükürdüler.
Bu durum normal değildi ama hadi gözlerinden kaçtı diyelim, anormal olan kısım o ürünlerin satışına devam etmesi için yerinde duruyor olması ve en küçük bir özür, pişmanlık pardon bile denmemesi ki “bunları çocuklar yiyebilir lütfen hemen kaldırın” dememe rağmen. Sizce yaklaşımları sorumsuzluk mu, para hırsı mı, umursamazlık mı ne?
Çocuklarımız için yiyeceklere iki defa bakalım, onlara son tüketim tarihinin önemini anlatalım, takip edelim. Doğum günü paketleri çocukların ceplerine iki defa zehir dolduruyor. Peşinen söyleyeyim iyi anne bu tarz ürünleri çocuğuna yaklaştırmaz demeyin. Çok titiz ne anneler tanıyorum ki parti, eğlence ortamlarında teslim olmak zorunda kalıyor. Çünkü alternatif yollar; çocuğun elinden çekip almak, üstüne nasihat kıvamında nutuk atmak, organizasyonlara götürmeyip oyunun dışında tutmak. Hiç birisi güzel değil emin olun. Siz tuttukça başka bir yerden patlıyor. Ayrıca kabahati saklamak veya görmemezlikten gelmek yerine dikket çekerek düzeltmek daha kalıcı bir çözüm gibi geldi bana.
Ağzınızın tadı bozulmasın:)
Sevgiler.