loading...
Parkta, okulda çocukların birbirlerine en çok horozlandıkları veya üzüldükleri şeydir; yanlış anlaşılmalar sonucu arkadaşı tarafından yalan söylediğinin ima edilmesi. Kızımdan bilirim hemen gözler buğulanır, dudak sarkar ve “doğruyu söylüyorum ama bana yalancı diyor” diye atılır ileri kendini savunarak. Ben küçükken sanırdım ki yalan ağzımdan istemeden kaçacak birşey. Hatta Pinokyo’yonun burnunun yalan söylediği için uzaması hiç aklımdan çıkmazdı.
Çocuklar genelde korktukları veya biran önce yaptığı daha keyifli şeye dönmek için doğru olmadığını bildiği halde farklı aktarırlar konuyu. Misal “evet ellerimi yıkadım” der hızlıca. Bana göre kıvırır, deneyiverir ya tutarsa diye. Yoksa yalan söyleyeyim diye söylemez. Tam tersi hiç hoşlanmaz bu ithamdan. Tabi ergenler başka, yetişkinler bambaşka sebeplerden yalana başvurur. Ama hepsinin sonucu aynıdır. “Acaba yine uyduruyor mu?” dedirtir, güveni zedeler. Küçükken sık sık kulağımıza tekrarlardı; “asla yalan söylemeyin” diye. Ne olursa olsun yalana başvurmayın!. Bizimkiler kıvırma bile olsa fark ettiklerinde fena halde üzülürdü, kalpleri kırılırdı. Sonuçta yalan can yakar. Tıpkı hikaye kitabında anlatıldığı gibi.
Canını En Çok Ne Yakar?
Arkadaşım masamda duran kitabın sayfalarını çevirdi ve “bunu sen kendine olmışsın”dedi. 4.5 yaşında oğlu olduğundan çocuk kitabı radarından kaçmadı. Gülmeye başladım çünkü evet kitap fuarından resimleme tarzını ilginç bulup almıştım. Uzun süre rafta zamanını bekledi ve sonunda kızım kendisi seçip getirdi. Uzandık yatağa ve başladım komik sesler çıkartarak okumaya, sözlere kulak kabartan eşim “o ne? ne demek ka…ka çöreği? nasıl kitap o öyle?” diye sordu. Eveet ka …ka… çöreği 🙂
Doğru anladınız kaka diyor kitap. Ben de bunu uygun vurguyla söyleyince kızım yanımda kikirdemekten mest oluyor. Ben daha bir keyifle okuyorum.
Bir gün; farklı görünümüyle sırtlan ve up uzuuuun kulaklarıyla tavşan sohbet ediyormuş karşılıklı. Tavşan “dünyada en çok acı veren şey nedir bilir misin?” diye soruyor. Bizim sırtlan cevap veriyor; “bir fil tarafından ezilmek mi?, “hayııırrrr”, ve devam ediyor o mu bu mu, şu mu? diye fiziksel acı verecek şeyleri sıralıyor. “dünyada en çok acı veren şey YALANDIR” diyor tavşan. Ve sırtlanı yapmadığı bir şeyle karşı karşıya bırakıyor. Satırları okudukça önce sert geliyor. İnsan nasıl ya olabiliyor. Fakat diğer taraftan hayvanların ağzından nasihat etmeden, öğreten insan olmadan doğrudan söylüyor ne iletecekse.
Ayrıca günlük hayatta popo, kaka, pırt pırt (bildiğimiz osuruk) vb kelimeleri pek kullanmıyoruz ama çocuğun tıpkı bağışıklığının gelişmesi için kontrollü mikrop teması gibi kontrollü ilginç bakış açısıyla teması da gerekli diyorum.
Zaten okuldan bi geliyor; örneğin arkadaşının düşmesini anlatıyor. Tüm detaylar, çizikler, kanımış mı ne kadar ağlamış inanılmaz. Eee diyorum, bu yavru sandığım kadar da yavru değilmiş. Ben buradan bakınca daha küçük görünüyor gözüme ama… Hem kitapların tek bir amacı yok ki…cici cici anlatayım, hopi hopi yayayım diye. Arada hiç dokunulmayan yerlerin kaşınması gibi yumuşakça dokunmalı bazı konulara…
Ayrıca benim gibi bir tık ciddi olan annesinden duyduklarıyla bakışlarında “vay benim annem de esprili kadınmış ya” şaşkınlığını yakaladım. Gerçekten komiğimdir de bakmayın öğreten kadın kostümümle dolaştığıma.
Sonunda dokunumadığımız, koklayamadığımız ama karşılaştığımızda gücüyle kalbimizin tuzla buz olmasına sebep olan yalanın ne denli can yaktığını görüyoruz. Bay Tavşan, onunla iş birliği yapan anne sinek ve beraberindekiler iyi iş çıkarıyorlar. Peki yalanın kötü oluşu başka türlü anlatılabilir miydi? Elbette. Ama bu daha çok hatırlanır oldu benim için. Ama sonuyla azıcık oynamak istedim, öyle havada bırakmazdım karakterleri ille kucaklaştırırdım…
Kocaman seslerle ve hareketlerle tiyatro sahneler gibi okuyup sonrada üzerinde konuşabilirsiniz. Merak etmeyin satırlar yalan kadar acıtmaz…
Resimli Çocuk Kitabı Ödülü almış. 6 yaş ve üzeri çocuklar için önerilen kitap uzmanlar tarafından metin ve resimlerin uygunluğu açısından onaylanmış. Hani merak ederseniz diye ekledim. Yoksa tabi ki en iyi onay çocuğun ebeveyni, büyüğüdür.
Fildişi Sahilin’den gelen bu öyküyü
Anlatan: Paco Liván
Resimleyen: Roger Olmos
Çeviren: Esin Güngör
Yalana tırnak uçu kadar ihtiyaç duyulmayan şeffaflıkta günlerimiz olsun…
Sevgiler 🙂