loading...
Kızları durduran kelimeler.
Beş yaşlarındaydım, abimle okul bahçesinde oynarken bizden büyük çocukların olduğu bir grup yanımıza gelmiş; “pantolon giymişsin, sen erkek misin? Madem erkek gibi davranıyorsun o halde bizim gösterdiğimiz kişiyle dövüşeceksin. Eğer kazanırsan sizi bırakacağız” demişlerdi. Olanlar anlamsız hatta saçma gelse de hepsinden küçük ama benden büyük biriyle kapışmış, “pes” dedirttikten sonra ayağa kalkmıştım. Kazanmıştım. Ama pantolonun verdiği güçle değil, içimden gelen güçle. Fakat onlar kendilerince bir kıza yenilmeyi kabullenmeyip mızıkçılık yapmışlardı.
O pantolon meselesi başka yerlerde yine karşıma çıkmıştı. Bu sefer koca koca teyzeler “sen erkek misin pantolon giyiyorsun utanmadan” demişlerdi. Daha önce gücümün ve cesaretimin farkına varmama vesile olan pantolon sayesinde bir de utanma kelimesini öğrenmiştim. Küçüktüm. Kafam karışmış, üzülmüş tadım kaçmıştı.
Sonra başka bir şehire, küçük bir mahalleye taşınmıştık. Kapı önlerinde oturulan, çocukların toplanıp coştuğu, güvenli mahalle kavramıyla tanışmıştım. Öğrendiğim tüm oyunlar minyon tipimin gelişmesine destek olurken kendimi de güçlendiriyordum. Boyumdan beklenmeyecek kadar hızlı koşar, yükseğe zıplar, toplardan kaçar – en azından her zaman denerdim-. Gerçekten sadece çocuk olduğum en güzel zamanlardı.
Biz büyürken mahallemiz de büyüdü, yeni aileler taşınırken yetiştikleri dünyalarının kurallarını, kalıplarını da getirdiler. Yaşıtım kızlar hiç okula gönderilmezken nadir yapabildiğimiz ikili tanışma sohbetlerinde merakla “benim sokakta oynamama, bisiklete binmeme nasıl izin verildiğini” sorarlardı. Onların buna şaşırmasından çok ben bir çocuğun oyundan mahrum bırakılmasına şaşırırdım. Hatta gözlerindeki imrenme içimi burkardı. Nesilden nesile aktarılan şablonlara göre şimdi de “kız gibi” davranmadığımı dayatıyorlardı. Bu mesajlar bir süre daha devam etti ta ki…
Artık ortaokul çağına gelmiştik. Belki doyasıya oynadığımı hatırladığım son gündü. Mahalledeki tüm çocuklar buluşmuş yine eğlenceli bir oyun kurmuştuk. Ezan okunmadan, güneşin gece temsilcisi sarı sokak lambaları yanmadan son bir saklambaç oynayıp öyle dağılalım evlere demiştik. Ok gibi fırlayıp bahçe duvarlarının, ağaç dallarının, benim gibi çalılıklı çiçeklerin arkasına saklanmıştık. Büyük bir heyecanla sobelemek için fırsat kolluyordum. Derken o kendi kalıplarında büyütülen kızlardan (çocukluğunu yaşayamayan) birisinin annesi öfkeyle “utanmıyor musun kızlı erkekli saklambaç oynamaya” diye bağırmıştı bana. Tam istediği gibi kendimden şüphe etmiş, oyundan vazgeçip tam ayağa kalkmak üzereyken annem “neden utanacakmış, onlar çocuk ve oyun oynuyorlar. Asıl sen utanmalısın böyle söylediğin için” demişti. O gün anlamadığım şekilde başkasının utanma duygusunun ağırlığıyla tanışmıştım. Bu yıllarca aklımdan çıkmamıştı.
Minyon olmama rağmen tüm aktivitelere gözü kara dalan bir çocuktum. En hızlısı olmaya gayretlenir, abim ve babamla hafta sonu oynadığımız futbol sayesinde çok iyi top sürer, mahalledeki çocukların misketlerini üterdim (almak/kazanmak). Fakat aynı zamanda okuldaki el işi dersindeki örgü, dikiş konularında maharetliydi ellerim. Küçük kızlar toplanır kömür gibi yanmış, şekeri unutulmuş kurabiyeler de yapardık.
Sonra olumsuz düşüncelerin bol etiketiyle karşılaştıkça işler değişti. Özellikle ön ergenlik (ortaokul) dönemlerinde gelişen bedenim, sivilcelerim, dalgalı hormonlarımla tanışmıştım. Yetmiyormuş gibi gruplardaki rekabet ortamını hissetmiştim. Üstüne bir de hareketlerini kısıtlayıcı gibi algıladığın, “ya rezil olursam” diye tedirgin olduğun kızlara özgü özel günlerin başlaması tam olmuştu.
Sonuç olarak büyüdüm. Çocukluğumdaki gibi ikilemde kaldığımda “yapabilirsin, ilk adımı at” diyen iç sesimi dinliyorum. O iç sesle ortaokul bahçesinde takım kuran çocukların oyunlarına imrenip “beni alırlar mı ki diye düşündüğüm gün sıkı bir bağ kurmuştum.“yapabilirsin, git ve onlara teklif et” demişti. Kız olarak sırf oyuncu eksiğinden dolayı isteksizce ve mecburen kabul etmişlerdi. Maç bitince “amma hızlı koşuyormuşsun” diye tebrik etmişlerdi o ayrı. Bunu yapmaktan büyük keyif almıştım. İşte bu yüzden arkadaşım Melis’in gerçekleştirdiği Kızlar Sahada projesinin büyümesini görmek benim için ayrı bir gurur kaynağı oluyor.
Benim dünyamda “kız işi”, “erkek işi” diye birşey yoktur. Bazen biraz daha çaba gerektirebilir ama bu kendi en iyini yapamayacağın anlamına gelmez. O özel günlerde hissettiğimi, büyüklerin ve şekillendirdikleri çocuklarının yaşıtlarına karşı ne derece acımasız olabileceğini hatırladığımdan Orkid’in “kız gibi” farkındalık projesini tıpkı annemle babamın bizlerin arkasında durması kadar kıymetli görüp destekliyorum. Bir kişinin yapabilmesi herkese ilham veriyor. Böyle çok değerli örnekler var hayatımda. Seçil, Seyran, Marissa, Gözde, Işık, Solmaz, Şiyma, Güler, Pınar, Seda, Tuğba, Ayşegül, Açelya, Ece, Buket, Canan, Gülperi, Serra, Zeynep, Naran, Ayça, Charlotte, Selis, Hande, Jale, Gizem, Nur, Engül, Ayşenur, Begüm, Lalehan, Didem, Yeşim, Miray, Melis, Şükran, Aslıhan, Bahar, ve dahası…
Çocuklar “kız gibi”, “erkek gibi” ifadelerin anlamından tahmin ettiğinizden daha fazla etkilenmektedir. Arkadaşına “sen kızsın yapamazsın” demesi ona öğretilendir. Onlara kendilerini dinlemelerini, güçlerine inanmalarını ve ne yapıp, ne yapamazlarsa bile her koşulda değerli olduklarının mesajını vermeliyiz.
Durdurulamaz Kızlar
Videonun metinlerini özellikle aktarıyorum. Rahat izlemeniz ve tekrar tekrar okuyabilmeniz için.
Kız gibi durdurulamaz olana dek durmayın Kızları sınırlandırıyor muyuz? Kız olduğun için sana bazı şeyleri yapmaman söylendi mi? Net birer; Evet, her zaman, sürekli cevapları – İnsanlar kızların hep mutlu ve neşeli olması gerektiğini düşünüyor, bilirsin işte. – Olman gerektiği gibi ol, zorlu bir şeyler yapmaya kalkma – —
‘Birini gerçekten kurtaramayacağımı söylediler. Örneğin hikayelerde kızları hep erkekler kurtarır’ diyor küçük kız.
Kızların %72’si toplumun onları sınırladığını hissediyor. (ABD Kadınları arasında yapılan 2015 Orkid Arketi) Birileri bunu değiştirmek istiyor. İşte bu bir farkındalık hareketidir.
Çocuklara büyük beyaz kutular gösterilerek; kutulardan birini alıp getirmesi isteniyor. Kutu kızların sınırlarını temsil ediyor. Her bir kutuya onlara söylenenlerden yazmaları isteniyor.
– Kızlar mükemmel olmalı.
– Kuvvetsiz
– Kızlar güçsüzdür
– Spor spikeri olamaz
– Cesaret edemez
…
Ergenlik dönemindeki kızların özgüveni düşüştedir. Sınırlamaları kabul etme eğilimi gösterir.
– Geri adım atmaya ve yeni şeyler denememeye başladım. Ve bunlar beni kısıtladı.
– Trompeti, basketbolu bıraktım. Güreş sporunu bıraktım.
– Ben kendi kendime iyi değilsin, bırak gitsin, dedim (küçük kız)
– Bıraktın mı peki?
– Bir hafta için.
– Sonra ne oldu?
– Onlara daha iyisini yapmak için çok çalışarak aksini ispatladım.
– Nasıl davranacağıma başka insanların isteklerine göre karar veriyordum. Sonra fark ettim ki bu korkunç bir şey. Öyleyse “yeter artık!” dedim.
Orkid kızların kendine güvenen bireyler olarak kalmasını istiyor. Çünkü kendine güvenen bir kızı hiçbir şey durduramaz. Sonra ona söylenen olumsuz şeyleri yazdıkları kutuya ne yapmak istedikleri soruluyor.
– Kutuyu gerçekten kırmak ve patlatmak istiyorum.
– Vurmak.
– Hadi yap
Önce “ciddi misin?” diye inanamayarak ama devamında büyük bir keyifle “çirkinsin, yapamazsın, güçsüzsün, oynayamazsın, kızlar cesaret edemez, araba oyunları erkekler içindir, kızlar makyaj yapar, küçüksün ve dahası” tekmeyle yerle bir ediyorlar.
– Bence yapmayı sevdiğin neyse buna devam etmeli ve istediğin her şeyi yapmalısın. İçindeki her korkuyu zapt edebilir ve hayallerini yaşayabilirsin. Ve istediğin her şeyi yapabilirsin.
– “Durdurulamaz” kelimesini bu yüzden seviyorum.
Sadece 2.5 dakikalık bu video çok etkili. Kızlarımızın, kadınlarımızın özgüvenini desteklemek için paylaşıyorum. Tek bir sözün, örneklemenin olumlu veya olumsuz ne kadar etkili olabileceği kavransın diye paylaşıyorum. Tekrar tekrar paylaşacağım.