loading...
Bu yazıya kaç defa başlayıp değiştirdiğimi hatırlamıyorum. Önce bir okulda olması gerekenlere değineyim istedim, sonra okulumuzu seçerken en çok neye dikkat ettik derken anılarımdan da birazcık serpiştirdim. Henüz anaokulu çocuğunun annesi olsam da, devlet okulunda okumuş ama yakın zamanda veli sıfatıyla içinde yer almasam da; problemleri ve güzelliklerini kaynağından örnekleriyle dinlemiş birisi olarak eğitim sisteminin bahsi açıldığında elimde olmadan sıkıntı duymaya başlıyorum. Aslında amacım genelleme yapmadan kızımın okuluna karar verirken hızlıca neleri sorgulamaya çalıştığımızdan bahsetmek.
Okul yıllarımda beni en çok etkileyen ve değiştirmek isteyeceğim şeyler kızımın okulunda olmasını istediğim şeyler anlamına geliyor.
Öncelikle birkaç tane okulu olan küçük bir şehirde büyüdüm. Ortaokul, Ticaret Lisesi, Düz (normal) Lise, Endüstri Meslek Lisesi, Kız Meslek Lisesi. Hepsi devlet okuluydu. Artık çok seçenek var keşke seçenek bolluğu ferah sınıflar, bilgisayar/bilim laboratuvarları, spor salonları, zengin kütüphaneler ve sanat atölyelerin varlığıyla etkili eğitim anlamına gelse. Sınıf mevcudu hala kalabalık. Buna rağmen son yıllarda yapılan dengi okullar iyileştirici olmaktan uzak ideolojik yaklaşıma hizmet eder nitelikte (özellikle belirli okullarda maddi imkansızlıklara sunulan çözümler aileleri ve çocukları ömür boyu sürecek minnet ve mecburiyet kefesine sokmuş oluyor). Hatta bazı iyi okulların isim ve yapıları bir gecede değiştirilip öğrencileri başka okula nakil olmaya zorlanıyordu.
Hatırlıyorum; kalabalık sınıfta topluluk önünde konuşma ve sunum fırsatı sadece sırayla kalkılan sözlülerle yakalanırdı ki genelde heyecandan kalbim ağzımda olurdu. O kalabalık tenefüste okul koridorlarına/bahçeye yayılınca tuvalet, su ihtiyacını karşılamak için baya girişken olman gerekiyordu. Hele ilkokulda yetişkinler için olan tuvaletlerde sıra beklemek istemeyen abiler itip kakarlardı biz küçükleri. Hala devam eden pis tuvalet fobimin kemikleşmesine yetecek kadar pisti. İlkokulu daha çok hüzünle hatırlarım. Orta okula başlayınca yeni öğretmenler, farklı dersler ve biraz daha büyümenin heyecanı girmişti hayatıma. Öğrenmek acayip keyifli ancak her dersten 3-5 derken sayfalarca ödev olurdu. Zaten okul-ev mesafesi uzak, yetişebilmek için sabah gün doğmadan kalkılırdı. Okul dönüşü yemek, ödevler derken normalin üstünde koşturmaca içindeydim. Sanırım hepimiz öyleydik. Bu yüzden hafta sonu iple çekilirdi.
Çocuk için iyi bir öğretmen pembe panjurlu pencere gibidir
Eminim öğrencilerine tek tek daha fazla zaman ayırmak istiyorlardır ama sınıfların kalabalık oluşu insan üstü çabaya zorluyordur öğretmenleri. İstekli olanlarla diyalog kurulsa, bu o çocuğun hayatını olumlu yönde değiştirebilir. Özellikle anaokulu ve ilkokul öğretmenimiz ömür boyu minnetle andığımız değerli yol göstericiler oluyor. Şefkatli bir bakış, küçük bir iltifat, verilen cesaret kıvılcım gibidir.
Sınıfın düzeni ve otorite önemli tabi ama her zaman iyi çocuk uyumlu, efendi ve sessiz olan değildir. Çocuklar evinden sizin kollarınıza gözlerininizin ta içine bakarak geliyor. Sınıf panolarında, aktivitelerde kurdela, yıldız daha farklı bir yaklaşımla verilmeli. Çünkü bazı çocuk için o yıldızı kaybetmemek ana konu olabiliyor. Donanımlı, sağduyulu öğretmenin önemi ister özel, ister devlet tüm okullarda geçerli.
Sanat, spor, bilim krediden daha fazlası
Sanat ve spora sınırlı ders saatleri haricinde zaman ayrılması yanlış bir kanıyla dikkat dağıtacağı için pek tercih edilmezdi (kitap arasında okunan çizgi romanlar geldi aklıma). Mesela; müzik dersimiz son derece kısıtlı ortamlarda işlenirdi. Çok isterdim; keman, piyano, gitar gibi müzik aletleri dersimizin parçası olsun. Ben şanslıydım resim yapmaya olan ilgim ailem ve öğretmenlerim tarafından desteklenmişti fakat pek çok yeteneğin daha farkedilemeden yok olduğunu biliyorum. Hala sanat, spor gibi aktivitelere ulaşmak kolay değil. En basitinden okul takımı, satranç kulübü gibi imkanlar her okulda mevcut olmuyor. Veya bu tarz ek konuların malzeme paraları maddi olanağı kısıtlı olan veliler için tercih etmeme sebebi olabiliyor (devlet tarafından sağlanan parasız eğitim bütünü kapsamalı. Ücretsiz spor ayakkabı, satranç takımı, müzik aletleri gibi).
Özellikle ilk ve orta okulda seçmeli ders tercihleri yapılırken çocuğun zevki, yeteneği, becerisi ve duygusal doygunluğu dikkate alınmalı. Seçmeli dersler de sayısal başarının ek destekleyicisi veya anne babanın hayallerini gerçekleştirme fırsatı gibi görülmemeli. Kimin çocuğununu neyi seçtiğine değil küçüğün isteğine kulak verilmeli. O saatler çocuğun kendini dinlendirip geliştireceği, ilgi alanlarını keşfedeceği bir fırsat ve ona ait.
Özel okullarda sanat, spor, kültürel aktivitelere ulaşmak kolay oluyor. Dışarıdan abartı gibi görünse de bale, jimnastik, yüzme, paten gibi ilk akla gelen aktiviteleri okul içinde çözebiliyorsunuz. Çocuk en çok istediği aktiviteyle uğraşırken bedensel ve ruhsal olarak daha iyi hissediyor hatta mesleki seçimine alternatif bile oluşturabiliyor.
Bir lisan bir insan
Yabancı dil ile çok geç tanıştık ve o tanışmada sürekli değişen ingilizce öğretmeni ve azıcık ders saatiyle Mr and Mrs Brown’dan ileriye gidemedi. Oysa bir lisan bir insan diye sözümüz bile var. Bu konu çok önemli ve özel okul tercihi için tek başına yeterli bile olabilir… Çünkü özel okulda çocuk yabancı dille anaokulunda tanışıyor. Bazı okullar %100 ingilizce eğitimi vererek o dili bir kaç yılda, akıcı şekilde çocuğun hayatına dahil ediyor. Devlet okulunda biraz daha öne alınsa da sınırlı ders saatleriyle hala yeterli olmuyor.
En yakın okul zorunluluğu
Devlet okulunda ikametine en yakın olana kayıt yaptırma zorunluluğu var. Her semt, mahalle kendi sosyo ekonomik özelliklerine sahiptir ve bu bazen dezavantaj oluşturabilir. Şöyle ki; tüm okulların başarısı aynı değildir. Falan bölgenin başarı puanı çeşitli sebeplerle düşükse ve bu okul adıyla sınıflandırılıyorsa öğrencilere en başından haksız ortam yaratılır. “zaten o okulun öğrencileri” etiketi motivasyonu düşürebilir, kurunun yanında yaş da yanabilir, yalnız kalmamak için gerçekten taşkınlık yapanların yanında olma mecburiyeti doğabilir. Veya uygunsuz davranışlar için verilen ceza herkesi kapsadığında “yapmasam bile cezelandırılıyorum” düşüncesiyle çocukta adalet güvensizlik yaratabilir. Aileler bu duruma alternatif çözüm üretmeye çalışılıyor. Parasız eğitim denilen imkanın içine çocukların değiştiremeyeceği başka eşitsizlikler dahil edilmemeli.
Veli okul yakınlığı
Eğitimle ilgili kararlar alınırken süreci yaşayanlar düşünülerek, okul yöneticilerinin, öğretmen, öğrenci ve anne babanın fikri sorulmuyor, hatta tüm eleştirilere rağmen karar alınıyor ve altyapı vb (başlama yaşı geriye çekilirken küçük çocukların fiziksel özelliklerine uygun tuvalet, beslenme, uyuma ortamının yetersiz kalması gibi) sorgulanmadan uygulmaya konuluyor. Evet bunlar kolay olmayan süreçler ama olumsuz etkileri minimuma indirmek için biryerden başlamak gerek. “yaptık oldu” yaklaşımından dolayı daha fazla yönetici-veli diyaloğunun olduğu özel okullara bakılmaya başlanıyor. Çünkü en azından bazı konularda çocuğun gelişimi için uygun destekler talep edilip, fikir alışverişinde bulunuluyor. Devlet okulunda bu esneklilikler sınırlı.
Kısa kısa
– Özel okullarda kahvaltı ve yemeğin okulda verilmesi özellikle çalışan ebeveyne kolaylık sağlıyor. Devlet okulunda anaokulunda listeye göre evden hazırlanan beslenme çantasıyla beslenme saatleri yapılıyor. Daha büyük çocuklar hiç olumlu hatırlamadığım kantin tarzı yerlerden besleniyor. Her yerde katinlerin denetlenmesi ciddi şekilde takip edilmeli.
– Ödev vb. konular devlet okullarında daha yoğun oluyor (öyle diyorlar).
– Çalışan anneler özel okulu tercih ediyor kısmını tam anlamasam da sık duyduğum için ekliyorum, öyleymiş… Bu arada üzülerek bir konuya değinmeden geçemeyeceğim. Bazı özel okullarda çocukların kafası karışabiliyor. Evdeki merkez olma durumunu okulun her köşesinde hissetmek istiyor ve “sen benim kim olduğumu biliyor musun” tarzı patron öğrenci davranışı sergiliyor (muş)… Öğretmen, öğrenci dengelerini bozacak bu tarz örneklerin şehir efsanesi olduğunu diliyorum.
– İyi öğretmen arayışı özellikle 4+4+4’ün ilk dilimi olan ilkokul çağında çocuğun okulla bağını güçlendiren önemli bir köprü. Okulun imkanları göz ardı edilmemeli ama öğretmenin yaklaşımı çok önemli. Mümkünse yakınlarınıza konuyla ilgili tavsiyelerini sorun.
– Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullarda müfredat temel olarak aynı. Fark uygulanan artı etkinliklerde ortaya çıkıyor.
Özel okula karar verdik. Nelere bakmalıyız?
Eğer özellikle “çocuğum olsun onu şu okula yollayacağım” gibi hedefiniz yoksa bütçenize uygun, evinize yakın olanlardan (bunun yağmuru var kışı var) görüşme ayarlıyorsunuz. Bazı okullar neredeyse bebek yaşta ön kayıt alıyormuş. Bize de istediğimiz okula zamanından iki sene önce başvurduğumuzda ön kayıt için bile yer olmadığı söylenmişti 🙂
Sınıf ortamı, aydınlık oluşu, tuvalet ve el yıkama yerlerin çocuklara uygunluğu, çalışır ve temiz oluşu (en önemli konumdur), kantini var mı, varsa kaç yaş grubu ulaşabiliyor, denetimi nasıl yürütülüyor, yemekhanesi ve beslenme listesi nasıl, büyüklerle küçükler birlikte mi yiyor, giriş çıkış ve oyun alanları kaç yaş gruplarına kadar ortak, servis var mı? Sonra eğitim yolculuğunun keyifli geçmesi için spor, sanat, bilim ve kültürel konulara yaklaşımları nasıl, ayrı atölyeler var mı, yeterli sayıda mı? Başarı tanımlarını dinlemek de farklı oluyor. Bazı okullar sadece yurtdışında geçen sertifikalarına odaklanmış durumda. Tavsiye ile seçtiğimiz okulun aile yapısının bize yakın olması da hoşumuza gitmişti. Okulda yaşantıyı görmek için farklı zamanlar da ziyaret etmiştik.
İyi insan yetiştirmek
Araştırmalarımızda belirli yaklaşımlar öğrenmiştik. En çok bilinen Montessori veya PYP sistemi gibi. Aslında temelde hedefleri aynı. Eğitimin içinde sadece verilenle şekillenen tek tip çocuk yerine kişilik özellikleriyle kendini ortaya koyan, sorgulayan, ifade eden, risk alan, düşünen, meraklı, iletişim kuran iyi insan yetiştirmek.
Çocuklar korkmadan merak ettiklerini sormalı, inandıklarında emin olmalı, kendileri hakkında insanların ne düşündüğüne odaklanmak yerine kendini tanımalı, yaptığının tadını başarılarıyla birlikte çıkartmalı. Yapamadığında destek istemeli, çekinmeden ağlamalı, bol bol gülmeli ve bundan rahatsız olmamalı. Doğayı saatlerce izlemeli, resim yapmalı, en olmadık aktivitelere heves etmeli, sevmeli, sevildiğini bilmeli. Kendine ve canlılara değer vermeli, güvenmeli.
Bunları önemsiyorum çünkü; çok eskiden kızımın resim yaparken bulut mavi, çimen yeşil olur tarzı standart renkleri kullanmaya çalışması ve tüm dikkatini çizgileri taşırmama vermesini görünce acayip üzülmüştüm. Niye böyle oldu diye soruşturduğumda ‘küçük kas ve kordinasyonun gelişimi için yapıldığını’ öğrenmiştim. Öğretirken başka özellikleri aşağı çekip frenlemeden yapılmalı.
Her ortamda, her fırsatta eşe dosta tanıdık tanımadık ne düşündüklerini sormuştuk. Beni bir annenin verdiği örnek etkilemişti; ‘ilk çocuğumu özel okula yolladık. İkicisine bütçemiz yetmedi devlet okuluna yazdırdık. Küçük olan kızım abisinden çok daha başarılı, disiplinli. İngilizce eksiği vardı onu da kursa gönderdik’ demişti. Evet her çocuk farklıdır ve nasıl olursa olsun başarı tanımı karakteriyle şekillenir. İster devlet, ister özel okul. Hevesi olan her koşulda destek gördüğü sürece parlar.
Kendi gücünü ve değerini bilen, farkında, özgür ve mutlu çocuklar… kulağa nasıl geliyor bilmiyorum ama bunlara sahip yetişkin her şartta başarılı ve mutlu olur.
Son söz. Eğitimde fırsat eşitliği tüm çocukların hakkı.
Sevgiler:)
Not: Bu konudan daha birkaç yazı çıkacak 🙂