loading...
Hafta sonu kızımın okul kaydını yeniledik. Öğretmenimizle konuşurken konu çocukların kıyaslanmasıyla ortaya çıkan rekabete geldi. Evet bir anda çocukluğumda yaşadığım, kendimi berbat hissettiğim kötü bir anıma gitmiştim.
İlkokulda soruyu cevaplamak için tahtaya kalkmıştım ve öğretmenim bir şekilde öfkesine yenilip benim zekamla ilgili yorumlarda bulunmaya başlamıştı. Öyle çok korkmuştum ki “kendisinin beni yönlendirmesi sebebiyle böyle cevap verdiğimi” mırıl mırıl diye dudaklarımın ucundan ifade etmeye çalışmıştım fakat onu daha da kızdırmış olacak ki bir üst sınıftaki abimi dersinden çağırtıp önce beni ona şikayet etmiş, üstüne ikimiz hakkındaki düşüncelerini sıralamıştı. Konudan habersiz abimin morali benim yüzümden bozulmuştu. Bir anda gelişen durum karşısında şaşkınlığımla birlikte sınıf arkadaşlarıma karşı çok utanmıştım ve öğretmenimin bu davranışının etkisini çok uzun yıllar üzerimden atamamıştım. Devamında ya hata yaparsam ve arkadaşlarımın karşısında yine aptal durumuna düşersem korkusu kemirmiş durmuştu içimi. O yaklaşım benim için dönüm noktalarından birisiydi. Hem bedenen, hem yaş olarak küçüktüm. Buna rağmen sınıf arkadaşlarımla kıyaslanmak, onların yanında küçük düşürülmek ve güven kaybı sorununu yaşamış; bir büyüğümün böyle davranmasının ne denli yıkıcı, hatalı olduğunu düşünmüştüm.
Büyüdükçe yolda karşılaşan annelerin babaların sohbet konusunun çocuklarının sınavlardan kaç puan aldıkları olduğunu dinler olmuştum. Başarılı olan çocuğun ailesi konuya “bizimki” diye giriyor, lafı “sizinkine” getiriyordu. Her sınav sonrası, karne sonrası, üniversite sınavları… Çocuğun başarısı ailenin başarısı veya başarısızlığı gibi algılanıyordu ve bunca emeğin karşılığı alınan puanlarla ölçülüyordu. Bizler; çocukları için fedakar ve ilgili anne babalar olduğumuza göre komşunun çocuğundan daha da başarılı olmalısın mesajı ister istemez veriliyordu, ağızlardan kaçıyordu herhalde. Sayısal başarılar iyi bir geleceği temsil ettiğinden asıl tercih edilen o başarıydı. Tescilli olan yani. Oysa okulda başarılı olmak demek hayat başarısının da yüksek olduğu anlamına gelmez. Acaba kıyaslanılan o çocuklardan hangisi ileride daha mutlu, huzurlu oldu diye aklımdan geçirmişliğim vardır.
Yukarıdaki ilkokul çağında verdiğim örnek hariç devamında kıyaslanan bir öğrenci olmadım. Fakat biliyorum ki örnek gösterilen de örnek dinleyen de kendini kötü hissedebiliyor.
Yıllar sonra anne olduktan sonra konuşmalardaki iğneleyici laflar süzgecime daha fazla takılır olmuştu. Yani şimdiki zamanlarda bile büyüklerin çocuğa karşı işleri kolaylaştırması için arkadaşıyla kıyasladığına şahit olmuşluğum vardır. Örneğin;
– Ben neden cips yiyemiyorum, arkadaşım …. yiyor ama diyen çocuğa cevap,
– Arkadaşın …… aptalın teki. Sürekli cips yediği için senin gibi başarılı değil!
Hop konu saptı. Doğru davranışa yönlendirmek için kıyaslama yapılırken çocuğun gözünde arkadaşı etiketlemiş oldu. Çocuğun başarısını öveyim derken olumsuz bir yol izlenmiş oldu. Çocukta içten içe “acaba ileride ben de yanlış bir şey yaptığımda arkadaşım gibi aptal, akılsız, başarısız gibi görünür müyüm” endişesi oluşabilir. Ayrıca doğru düşünceyi doğru davranışlar oluşturur. Kıyaslayarak, isim takarak değil… Veya;
– Kardeşin ödevlerini okuldan gelir gelmez yapıyor. Oysa sen önce televizyona koşuyorsun
Bu; çocuğa olumlu davranışı göstererek örnek almasını, kendini düzeltmesini sağlamadığı gibi tam tersi kıyaslandığı kişiye göre kendini kötü, eksik, yetersiz hissettirir ve kendine olan güvenini örseler. Çocuklar kıyaslanmayı sevmezler, kardeşleriyle bile. Kıyaslanılan kişiyi rakip olarak görür, onu olduğu haliyle kabul etmeyen ebeveyn veya büyüğüne karşı da olumsuz duygular besler. Devamında beslediği olumsuz duygular yüzünden kendini suçlu hisseder; içine kapanır veya duygularını öfke olarak dışarı vurmaya başlar.
Önemli olan onun arkadaşları veya kardeşlerine göre ne kadar başarılı, uslu, kurallara uyan, söz dinleyen olduğu değil, kendi yapabileceğine oranla ne derece başarılı olduğudur.
Kısaca kıyaslamalardan kaçınmalıyız. Yetişkinken bile ne işimizde, ne de evde kıyaslanmaktan hoşlanmayız. Cevabımız genelde “ben benim, böyle kabul etmelisin” oluyorken “sen kardeşinden veya arkadaşından kötüsün” mesajını almak çocuğu çok fazla rahatsız eder.
Her bir çocuk kendine özgü karakteriyle bireydir. Onların yapamadıklarıyla değil, yapabildiklerine odaklanılmalı ve hoşgörü ile desteklenmeli. Aynı evde, anne babadan olan çocukların bile farklı olmasının sebebi kişiliğidir. Kıyaslamak, gereksiz ve abartı övmek gibi sizi amacınıza ulaştırmaz.
Sevgiler 🙂